Tarih: Ocak 17, 2021 Yazar: Yorum: 0 yorum

Gökyüzü Boyacısı

Bugün 17 Ocak 2021

Sabah yine 07.30 gibi kalktım.

Twitter ve gazetelere göz attım:

Fenerbahçe Mesut Özil’ i transfer etmiş.

BİST’ te yerli yatırımcı sayısı 2 milyonu aşmış.

Uzun süren bir kuraklıktan sonra İstanbul’ a nihayet kar yağmış. Bu hafta başında da Ankara’ ya yağmıştı.

Aşılananların sayısı -durun bir bakıp geleyim siteye- 682.301 olmuş. İleride kim bilir neler konuşacağız bu konuda. Bu arada dün vaka sayısı 7550 ‘ydi.

Bu hafta whatsapp konuşulmuştu. Whatsapp’ı silelim mi? Silmeyelim mi? Yine onunla ilgili haberler var.

Gerede bıraktığımız 2020 yılı, 2016 yılında olduğu gibi yeryüzünde ölçülen en sıcak yeryüzü ısısı olmuş.



Ve yine kadın cinayetleri haberleri. Her gün yeni haberler. Haber olmayanlarda var. Sessizce gömülenler.

Haberleri okumak insanı karamsarlaştırıyor. Bilgisayarı bırakıp masamın üzerinden bir dergi seçtim. Rastgele bir sayfa açıp, ilk okuduğum cümleleri aşağıya yazdım.

“Poliol yolu fruktoza şekeri dönüştürür, iki aşamalı bir işlemdir. Bu yol içinde glukoz sonra fruktoza oksitlenir sorbitol, indirgenir”

Şaka şaka.

Ölümünün 25.yıldönümünde

GÖKYÜZÜ BOYACISI

Sanma ki derdim güneşten ötürü;
Ne çıkar bahar geldiyse?
Ucunda ölüm yok ya,
Hoş, olsa da korkacak mıyım zaten.
Güneşle gelecek ölümden.

Sanma ki derdim güneşten ötürü;
Ne çıkar bahar geldiyse?
Ucunda ölüm yok ya,
Hoş, olsa da korkacak mıyım zaten.
Güneşle gelecek ölümden.

Güneşle gelmedi ölüm, bir gece yarısı öldü. 14 kasım 15 kasıma dönüyordu. Yıl 1950. Günlerden salıydı. Yaşamanın tadını çıkarıyordu bir arkadaşının evinde, birden bozuldu, düştü. Salı, çarşambaya bağlandı. Gece yarısı: Orhan Veli Kanık, 36 yaşında öldü. Salı ya da Çarşamba, ölümde bir önemi var mı gün adlarının? Bir yerde, yaşamanın ayrıntılarını bir ay gün bilgisi gibi yansıtan bir ozanı anarken var. Orhan Veli, “Bir mısraın mahremiyetiyle” girdiği şiir işçiliğine ilk lise sıralarında başlar, 1936 yılında Varlık Dergisi’ nde yayınlanır şiirleri. 1937’ de yazılmış bir şiirinden ayrıntılara girebilir. “Oktay’ a Mektuplar’dır bu şiirin adı. Üç bölümdür. Birinci bölüm Ankara 8.12.37 saat 21. İkinci bölüm 10.12.37 saat 14.30. Üçüncü bölüm 1.1.38 saat 10.- . Kentler, günler, aylar ve saatler önemlidir şiire yaşamayı, sokağı sokan bir ozan için. Orhan Veli için gündelik yaşantısının kişisel takvimini şiirle saptamıştır diyebiliriz. Bu saptama işinde Türkçeyi bir fotoğraf makinası gibi kullanır. En çok Ankara ve İstanbul günlerini çeker. İlk şiirlerinde bile bir çocukluk fotoğrafçısı gibi Ankara’da Etlik bağlarından bir hatmi çiçeğini, kayısı ağaçlarını, iğdeleri çeker, bir Rumelihisarı’ ndan erik ağacını, mürdüm ağacını ve şeftali ağacını çeker.”




Yazının bundan sonraki bölümü hoşuma gitti.

“Biz şimdi yine 1937 yılına dönelim. 8 Aralık gününe, saat 21: Cumhuriyetin gelişen başkenti, caddeler açılıyor, anıtlar dikiliyor, çarşılarda yeni giysiler, yeni ayakkabılar satılıyor, kitapçılarda yeni romanlar, yeni kitaplar sergileniyor. Anafartalar Caddesinden inerken, akşam hava kararmak üzere, bir kitapçı sergeninde Sabahattin Ali’ nin kitapları: Değirmen, Kağnı, Kuyucaklı Yusuf, Ses. İnce uzun bir adam yirmi üç yaşlarında, aşağıya, Ulus alanına doğru ilerliyor, sonra sağa sapıyor. Macar Lokantası oradadır. Batılı bir yaşama isteği, lokantalarla, çarşılarla, evlerle, gecelerle, kitapçı sergenleriyle ve şiirlerle birlikte gelecektir. Macar Lokantası’ nda göçmen bir Macar’ ın işlettiği mutfaktan Macar yemekleri sürülür masalara. Süremine göre yemişler, içkiler. Orhan Veli, Macar lokantasındadır. Saat 21 şiiri kırmızı şarap esrikliğinde mayalanır: “Kış kıyamet-Macar lokantasında yazıyorum-İlk mektubumu.-Oktaycığım.-Bu gece sana bütün sarhoşların-Selamı var.” Ceyhun Atuf Kansu /Varlık Dergisi-Aralık 1975 Sayı 819

Yazının başlığı “GÖKYÜZÜ BOYACISI” ilgimi çekti. Acaba Orhan Veli’ ye takılan bir takma ad mıydı? Ya da yazarın kendi ifadesi mi? Google’ da bu isimle arama yaptım. Birkaç yazı çıktı. Genellikle facebook grubu ve profil ismiydi çıkanlar. Hiçbirinde Orhan Veli’ den bahsetmiyordu.

Bu arada “Ankara’ dan Etlik bağlarında” diye bir cümle geçiyor. Etlik bağları.. Ne kadar nostaljik. 

Yazar Ceyhun Atuf Kansu, Sabahattin Ali’ nin kitapçı sergeninde sergilenen kitaplarından bahsederken son dönemlerde çok meşhur olan “Kürk Mantolu Madonna” dan bahsetmez. Niye? Çünkü tarih henüz 8 Aralık 1937 ‘ dir. Kürk Mantolu Madonna ilk kez 18 Aralık 1940’da bir dergide tefrika olarak yayınlanmaya başlar. 08 Şubat 1941’ de biter. Kitap olarak 1943 yılında yayımlanır. O zamanlar çok ilgi uyandırmaz. 2015 yılından sonra çok satanlar listesinde yerini almaya başlar.

Ceyhun Atuf Kansu’ nun bu yazısını çok severim. Daha önce de defalarca okumuştum. Aslında Varlık Dergisi’ ni bulabilirseniz almanızı öneririm. Çünkü günümüzde çıkan dergilere göre, yazı kalitesini çok daha yüksek olduğunu göreceksiniz. Kimseye haksızlık yapmak istemiyorum ama hislerim bu yönde.

Bir konuya daha değinmeden yazımı bitirmek istemiyorum. Ceyhun Atuf Kansu. Yazar ve şair. Aynı zamanda doktor. Ankara’ da Numune Hastanesi çocuk kliniğinde çalıştığı zamanlarda, Altındağ’da açtığı poliklinikte gecekondu çocuklarına sağlık hizmeti vermiş. Tıp eğitimi sırasında ve çocuk kliniğinde çalıştığı sıralarda çocuklar için şiir kitapları yazmış. Ankara’ da Balgat’ ın ortasından geçen caddeye ismi verilmiştir. Bu yazıyı yazdıktan 2,5 yıl sonra vefat etmiştir.

Oktay' mektuplar şiirlerinden diğer 10.12.37 saat 14.30 ve ve 1.1.38 (yılbaşı sabahı) saat 10 şiirlerini de aşağıya bırakıyorum. Bu şiirler 15.1.38'de Varlık Dergisi' nde yayımlanmıştı.

Ankara. 10. 12. 37 Saat 14.30

Şu anda dışarda yağmur yağıyor
Ve bulutlar geçiyor aynadan
Ve bugünlerde Melih'le ben
Aynı kızı seviyoruz.

Ankara. 1.1.38 Saat 10

Bir aydan beri iş arıyorum, meteliksiz.
Ne üstte var ne başta.
Onu sevmeseydim
Belki de beklemezdim
İnsanlar için öleceğim günü.




Tamamını oku
Tarih: Ocak 13, 2021 Yazar: Yorum: 0 yorum

Becoming Is Better Than Being / Oluş olmaktan iyidir.

 

Becoming Is Better Than Being.



60’lı yılların meşhur bir deyişidir. Son zamanlarda yeniden konuşulmaya başlandı.

Olmak olmaktan daha iyidir.

Oluş olmaktan iyidir.

Dönüşmek olmaktan iyidir.

"Bir şey haline gelmek, o şey olmaktan iyidir"

gibi tercümeleri var.

Ne denilmek isteniyor. Herkes bir şekilde açıklıyor, ben de kendimce birkaç örnekle açıklamaya çalışayım.

60’ lı yaşlarınızdasınız. Yolda yürürken bir arkadaşınızla karşılaşıyorsunuz. Elinizde ne taşıdığınızı soruyor. Keman diye kısaca cevap verip, yolunuza gitmek istiyorsunuz. “Çocuklara mı aldın diye soruyor?” Kısık bir sesle “Hayır kendime aldım.” diyorsunuz. Arkadaşınızın suratında hafif bir sırıtış. “ Yahu bu yaştan sonra…” diye başlayan bir söz. Zaten siz konuşmanın bu şekilde gelişeceğini biliyorsunuz. Eve geliyorsunuz. Eşiniz kapıyı açıyor. ”Bu ne?” diye soruyor. Ayakkabılarınızı çıkarırken başınızı hiç kaldırmadan. “Keman” diye fısıldıyorsunuz. “Ne yapacaksın kemanı?” diyor. “Çalacağım” diyorsunuz. Eşiniz, ”Tövbe tövbe, bu yaşta mı?”

İllustratör'de yaptığım çalışmalardan biri.

Sabit bir düşünce sürekli sizi frenliyor. Bu iş için geç kaldığınızı yüzünüze çarpıyor. Öğrenmenizin zor olacağını söylüyor. Öğrenip de ne yapacaksın beste mi yapacaksın, barda mı çalacaksın diye dalga geçiliyor.

Başka bir örnek.

Çocuğunuzu baleye yazdırıyorsunuz. İlk derslerde çocuk diğer çocuklardan farklı. Hareketleri daha zor yapıyor. Üstelik tam da gösterildiği gibi yapamıyor. Bazı çocuklar doğuştan yetenekli gibi. Ancak deneyimli bir hoca size moralinizi bozmamanızı söylüyor. Bu işin yüzde doksanı çalışma yüzde onu yetenek diyor. Ancak siz birçok yerde ve hemen hemen tüm konuşmalarınızda çocuğunuzun bu konuda yeteneksiz olduğunu söylüyorsunuz. Sınırlı düşünce kalıbınıza çocuğu da dahil ediyorsunuz. Çocuğunuz gün ve gün, olduğu durumda, olmaktan öteye gidemiyor. Halbuki hoca ne demişti. Yüzde doksanı çalışmaya bağlı dememiş miydi? Siz ise çocuğu yeteneksiz olduğuna inandırdınız ve çocuk dar zihinsel kalıbı ile bu önermenizi kabul etti. Hatta bu kabulleniş sadece bale ile sınırlı kalmayacak.

Buradan bir çıkarım elde ediyoruz. Sabit zihniyetli kişiler, kişiliğin ve özelliklerin gerçekten değişemeyeceğine inanırlar. Bu bizim gibi toplumların en belirgin özellikleridir. Biz de bu konuda kalıplaşmış sözler bulunur.

Ağaç yaşken eğilir.

Yedisinde neyse yetmişinde de odur.

Gelişen zihniyete sahip olan insanlar ise, kişiliklerin ve özelliklerin sıkı bir çalışmayla zamanla değişeceğine inanırlar.

Genel bir özet geçtikten sonra son zamanların meşhur bu “Becoming Is Better Than Being.” tartışmasına ben de farklı bir şekilde katılmak istiyorum.

Aşağıdaki resim elinizin anatomisi. Elin iç ve dış kısmında kaslar bulunur. İçtekilere fleksör kaslar dıştakilere extansör kaslar denir. Parmakları ve eli fleksiyona ve extasnyiona yani içe ve dışa  hareket ettirmeye yararlar. El ve parmağın kemikleri vardır. Damar ve sinir yapısı vardır. Bu yapı hemen hemen tüm insanlarda aynıdır.

 

Gelelim hikayemize;

Çok ünlü bir ressam sergi açar. Sergi tıklım tıklım. Ressam ziyaretçilerle salonun bir köşesinde sohbet ediyor.

Küçük bir kız sergiyi geziyor. Bir tablonun önünde duruyor. Sohbet halindeki ressam göz ucuyla çocuğu fark ediyor ve sohbetine devam ediyor. Aradan saatler geçiyor ve ressam çocuğun hiç kımıldamadan aynı tabloyu incelediğini fark ediyor, yanındakilerden izin isteyip, çocuğun yanına gidiyor. Birlikte resme bakıyorlar.

İllüstrator denemelerimden


Ressam,

“Resmi beğendiniz mi küçük hanım?” diye soruyor.

Çocuk başını çevirmeden,

“Evet çok beğendim.” diyor.

“Saatlerdir bu resme bakıyorsunuz.”

Tabloda kocaman bir at resmi var.

“Evet.” Diyor küçük kız ve devam ediyor. “Atı harika çizmiş. Onu inceliyorum. Muhteşem.”

Ressam kız çocuğuna bakarak,

“İstersen sen de aynısını çizebilirsin.” diyor.

“Hayır çizemem.”

“Neden”

“Çünkü yeteneğim yok.”

“Bunu nereden biliyorsun?”

“Çünkü, geçenlerde bir at resmi çizmeyi denedim, masaya benzedi.” diyerek gülümsüyor çocuk.

Ressam,

“İyi bir başlangıç.” diyor ve kısa bir sessizlikten sonra devam ediyor. “Kaç kere at resmi çizmeyi denedin?”

Çocuk ilk kez gözünü tablodan ayırarak ressama bakıyor ve,

“İki ya da üç kez.” diyor.

Ressam dizini yere koyup küçük kızla göz göze geldikten sonra,

“Bak küçük kız. Bu tablonun ressamı benim. Bu atı çizmek için binlerce kez at resmi çizdim. (Gülerek)Hatta ilk baştakiler masaya benziyordu. Bu tablodaki at ise en son denemem.” diyor ve ekliyor. “Daha çok at çizmelisin. Defalarca. Her atın diğer attan daha güzel olacak.”

Hikaye burada bitiyor.

Gelelim anatomiye. İyi resim çizen bir arkadaşınız var ise ellerinizi yan yana getirin. Hiçbir kasınız arkadaşınızın kasından farklı değil.  Her ikinizin de elindeki kas sayısı, kemik sayısı tamamen aynı. Yani iyi bir resim çizmek elin anatomisi ile ilgili değil. Daha düzgün bir cümle kurmak gerekirse, “El becerisi” değil.



İyi gitar çalan bir arkadaşınızdan bahsedelim. Penayı tutan el ile akorlara basan parmaklar sizin elinizle ve parmaklarınızla aynı. Yani bu kişiler doğuştan yetenekli değil.

Sanatçılar ve zanaatkarların yaptıkları her şey sıkı bir çalışmanın ve iyi bir öğrenmenin eseridir.

İtirazlarınızı duyuyor gibiyim. 3-4 yaşlarında resim yapan, müzik aleti çalan, yüzen, spor yapan ve hatta satranç oynayan çocukların hikayeleri var diyorsunuz. Onlar doğuştan yetenekliler, kimse küçük yaşlarda bu işleri bu kadar iyi yapamaz diyorsunuz.

Ayna nöronlar

O zaman size biraz ayna nöronlardan bahsedeyim.

1990’lı yıllarda Parma Üniversitesinde görevli nörologlar insan beyninde ayna nöronlar olarak adlandırdıkları nöronları buldular. Dr. Giacomo Rizzolatti ve beraberindeki çalışma arkadaşları maymunlar üzerinde deney yaparken bir maymunun yaptığı eylem sırasında diğer maymunun aynı eylemi yapmamasına rağmen aynı nöronların sanki eylemi yapıyormuş gibi tepki verdiğini keşfettiler. Bu nöronların keşfi, insanlarda da bu tür nöronların olabileceği tezini doğurdu. Psikoloji, etoloji, sosyoloji ve felsefe alanlarda önemli etki yarattı. Öğrenme, taklit, taklit öğrenme, empati ve buna benzer kavramların farklı boyutlarda tartışılmasına yol açtı.

Ben burada öğrenme ya da taklit öğrenmeden bahsedeceğim.

Bir insanı izleyerek onun yaptığı işi daha kolay ve hızlı bir şekilde öğrenebiliriz. Ayna nöronların varlığı bu süreci hızlandırmaktadır.

Birkaç yıl önce okuduğum bir kitapta da bu konuyla ilgili bir bölüm vardı.

“Eğer bir konuda kabiliyetimizi geliştirmek istiyorsak, yapmamız gereken tek şey, başkalarının bu konudaki becerilerini dikkatle izleyerek, edindiğimiz bilgileri kendi tecrübe dünyamıza aktarmaktır.” Pierre Franckh/Rezonans Kanunu

 

Nereden geldik bu ayna nöronlara diyeceksiniz. Çocukluk çağında annesinin resim yapmasını, babasının gitar çalmasını ya da buna benzer herhangi bir eylemi izleyen çocuklar, ileriki yaşlarında, bu konularda diğer çocuklardan daha hızlı ve daha iyi öğrenmesinin nedenlerinden birinin bu tür bir öğrenme olduğunu düşünmekteyim. Yani bir kişinin, bir resmi sizden daha iyi yapıyor olması ya da bir müzik aletini çalmayı sizden daha hızlı öğrenmesinin arkasında yatan nedenlerden biri bu ayna nöronlar olabilir.

Bu aralar ben de ayna nöronlardan faydalanmaya başladım. Vektörel çizim öğrenmek için youtubedaki videoları izliyorum. İlk başta sadece izliyorum. Olayı tamamen zihnime kaydetmeye çalışıyorum. Sonra da videoyu kapatıp, çizime başlıyorum.

Sağlıkla, mutluluk ve şans diliyorum.

Önder Güngör/Ankara 13.01.2021

 

 

 

 

 

Tamamını oku
Tarih: Ocak 01, 2021 Yazar: Yorum: 1 yorum

2021 yapılacaklar listesi ve istekler

 

2021 yapılacaklar listesi




Eskiden android telefonlarda orijinal olarak yüklenmiş To Do List uygulamaları vardı. Bugüne kadar ne bunları, ne de bunlara benzer programları hiç kullanmadım. Markete büyük alışveriş yapmaya giderken bile liste yapmadan giderdim. Halen daha da öyle. 

Ancak bugüne kadar bu yapılacaklar listesine hep yanlış  açıdan bakmışım. Sanki, bugün yapılacaklar ya da yarın işte yapılacaklar listesi gibi kısa vadeli olarak yorumlamışım. Şimdi bu bakış açımı değiştiriyorum.

Telefonuma bu uygulamalardan birini yükledim ve 2021 yılı içerisinde yapılacaklara ait bir liste hazırladım.

Buna niye ihtiyacım var?

Genelde bloglarda ya da sosyal uygulamalarda birçok kişinin her yıl düzenli olarak bu listeleri hazırladığına tanık olmuştum ve her seferinde bana saçma, aşırı iddialı ve kandırmaca olarak gelmişti. Bazılarının yıl sonunda hayal kırıklıklarını okuyordum. Bazıları ise hedeflerine bayağı yaklaşmışlardı. Benim ise ömrüm boyunca bir yıllık bir planım hiç olmamıştı. Bir yıllığı bırakın bir haftalık bile planım olmamıştı. Tatillerimi bile son akşam satın alırdım.

Peki niye böyle bir plan yapma ihtiyacı duydum? (Yukarıdaki soruma yanıt yazmadan yenisini sordum demi)

Çünkü artık pandemi nedeniyle evlere kapandığımız bu dönemlerde, olabildiğince verimsiz bir hayat yaşamaya başladığımı fark ettim. Sanki günler 24 saat değil de 6 saate inmiş gibi. Biraz televizyon izle, sıkılınca telefona bak, sonra bilgisayarı aç, haberleri izle, karnın acıkınca yemek ye, marketten eksikleri almaya git, akşam oldu bir bira iç, ooo geç olmuş hadi uyuyalım.

Haftada birkaç gün işe uğra, iş çıkışı koşa koşa eve gel, sonra kaldığı yerden yukarıdaki döngü.

Balkona çıkardığım bisikletin lastikleri inmiş.

İnternetten siparişle aldığım kitaplarım okunmadan kitaplıktaki yerlerini almış.

Göbek. O da almış başını gidiyor.

Yıl 2021 olmuş.

Spor yok. Gezi yok. Bisiklet sürmek yok. Kitap okumak yok. Yazı yazmak yok. Plan yapmak yok. En önemlisi HAYALLER YOK!

Pekiiii. Yazılı bir plan yapsam, buna uyar mıyım? Bilmiyorum ancak durumu değiştirmek için aklıma daha iyi bir fikir gelmedi. Hem de birçok insanın bu listeleri yaptığını görünce işe yarıyordur herhalde diye de düşünmeden edemedim.

“Yazmak, kağıt üzerindeki ( ya da bilgisayar ekranı üzerindeki ) sözcükler sayesinde arzunuzu soyut bir düşünce olmaktan çıkarıp, bilfiil okuyabileceğiniz fiziksel bir forma dönüştürür.” Bob Doyle/ Power

 

O zaman haydi başlayalım.

2021 Yapılacaklar Listesi.

Öncelikle hedeflerimi yüksek tutup, sonrasında ise listeyi tamamen işe yaramaz hale getirme istemiyorum. O yüzden hedefleri düşük bir liste oluşturacağım. Hiç yoktan bu bile iyi benim için.

1.       Her ay bir kitap okunacak. Yeni kitap almak yok. Kitaplıktaki okunmamış kitaplar okunacak. Ancak bunun bir istisnası var. Eğer yeni bir kitap alıyorsam, listeye artı olarak eklenecek.

2.       Bisiklet gezilerine başlanacak. İki hafta da bir, hafta sonları Eymir’ e gidilecek ve bisiklet üstünde zaman harcanacak. Eskiden olduğu gibi bisiklet kulüplerinin gezilerine misafir olarak katılacağım.

3.       Geçen yıllarda yapmış olduğum gibi her sabah 30 dakika yoga yapılacak.

4.       Rakı 2 dubleden fazla içilmeyecek.

5.       Kanun alınacak. Pandemi izin verirse bir hoca eşliğinde kursa başlanacak.

6.       Birikim. Birikim. Birikim. Mutlaka yapılacak. Miktar önemli değil.

7.       En geç bir iki hafta içinde bu yılki “Hayal panosu” (*) nu yapacağım. Hayal panom başlığını verip ya bilgisayar ekranımda ana ekran, ya telefonumda arka plan ya da duvarımda kağıttan pano olarak yer vereceğim.

8.       Maddi yardıma ihtiyacı olan kişilere her ay düzenli yardım edeceğim.

9.       Bitki yetiştirmeye yeniden başlayacağım.(**)

 

(*) Hayal panosu: Sır kitabını hepiniz okumuşsunuzdur. Oradan bir alıntıyla ne demek istediğimi daha iyi anlatabilirim.

“Çekim yasasını bilen biri olarak, onu kullanmak ve neler olacağını görmek istedim. 1995 yılında. Düş Panosu (Vision Board) adını verdiğim bir pano hazırladım. Panonun üzerine, güzel bir araba, bir saat ya da düşlerimdeki ruh eşim gibi başarmak, veya kendime çekmek istediğim şeylerin resmini asıyordum. Her gün ofisimde oturup hu panoya bakıyor, oraya astıklarımı zihnimde canlandırıyordum (Visualization). O sırada kendimi gerçekten şimdiden bunları elde etmiş gibi hissediyordum. Bir gün taşınmamız gerekti ve tüm mobilyalarımızı, eşyalarımızı koyduğumuz kutularla birlikte depoya kaldırdık. Bunu izleyen beş yıl içinde ise, üç farklı yere taşındık. Sonunda, Kaliforniya'ya gelerek bu evi satın aldım. Bir yıl boyunca onarılmasını bekledikten sonra, nihayet beş yıl önceki eski evimde kalan bütün eşyalarımı buraya taşıdım. Bir sabah oğlum Keenan çalışma odama geldiğinde, beş yıl önce kapatılmış olan kutulardan biri kapının girişinde duruyordu. Oğlum, bana; "Bu kutularda ne var baba?" diye sordu. "Bunlar benim Düş Panolarım" dedim. Sonra; "Düş panosu nedir?" dedi. "Tüm hedeflerimi koyduğum yer" dedim; "Hayatımda başarmak istediğim şeylerin birer resmini bulup, onları kesiyor ve bu panoya hedeflerim olarak asıyorum" Henüz beş buçuk yaşında olduğu için ne demek istediğimi anlamadı tabii. Bunun üzerine; "Tatlım izin ver sana göstereyim; sana bunu en kolay böyle anlatabilirim" dedim. Kutuyu keserek açtım; düş panolarımdan birinin üzerinde, beş yıl önce zihnimde canlandırmış olduğum evin resmi vardı. Bizi şoke eden şey ise; şu an o evde yaşıyor olmamızdı. Benzer bir evde değil, o evde yaşıyorduk. Düşlediğim evi, aynı ev olduğunu bile fark etmeden satın almış ve onartmıştım. Eve bakıp ağlamaya başladım, dağılmıştım. Keenan; "Neden ağlıyorsun?" diye sordu. "Sonunda çekim yasasının nasıl çalıştığını, zihinde canlandırmanın gücünü, okuduğum, hayatım boyunca çalıştığım her şeyi, şirketlerimi nasıl kurduğumu anladım. Evim için de çalışmış, düşlerimizdeki evi satın almış ve bunun farkına bile varmamıştım." John Assaraf

(**) Aslında yapılacaklar listeme eklemem gerekse de nasıl yapacağımı bilmediğim için listeye eklemeden burada belirtmek istediğim bir “yapmam gereken” daha var.

Doğayla olan bağlantı.

Eskiden kamplara giderdik, ya da günübirlik gezilere. Çok sık olmasa bile çadırda yatar, 3-5 gün de olsa doğada kalırdık. Son zamanlarda bir ağaçla bile yan yana gelmişliğim yok. Bundan birkaç yıl önce de, evdeki vaktimin büyük bir çoğunluğunu tohumdan bitki yetiştirmeye ayırırdım. Etraftan bulabildiğim her türlü tohumu eker ve fidanları büyütür, palazlanmış fidanları dağıtırdım. Çiçek almak yerine tohumunu alırdım. Bahçelievler’ de yürürken küçük dalcıkları koparır, köklendirir ve saksılara ekerdim. Şimdi yeniden bunları yapmak istiyorum. Evde biraz kavga çıkacak ama hadi bakalım. Deneme çalışmalarına başladım bile, şimdilik ses yok.

Tabii sadece 2021 yapılacaklar listesiyle bu yıla başlamak olmaz.

Dilekler gelsin.

2021’ de dünya sağlığına kavuşsun. Dünya iyileşsin ki insanlar da iyileşsin. Karbonlar azalsın, biyolojik çeşitlilik artsın, kutuplar erimesin, okyanuslar asitleşmesin, canlılar ölmesin, iklimler değişmesin HERKES AKLINI  BAŞINA ALSIN!

Corona hızla geldiği gibi, hızla yokolsun gitsin.

Herkes iyileşsin. Hastaneler boşalsın, umutlar yeşersin.

Sağlıkçılar tatile çıksın.

Çocuklar okullarına, arkadaşlarına kavuşsun. Parklar dolsun. Çocuk sesleri sokaklardan taşsın.

Dedeler torunlarına, çocuklarına kavuşsun.

Herkes yeniden kucaklaşsın, o güzel yanaklara öpücükler yeniden konsun. Eller ele değsin, kollar omuzlara sarılsın.

Yüzükler takılsın, damat halayları başlasın, harmandalı oynansın.

Meyhaneler dolsun taşsın. Kahkahalar neşemizi arttırsın. Çalsın sazlar oynasın insanlar.

Pastalar kesilsin, kebaplar yensin, bütün dükkanlar açılsın.

Mangallar yellensin, kaleler kurulsun.

Oteller dolsun, plajlarda iğne atsak yere düşmesin.

Uçaklar uçsun. Gemiler yüzsün.

Pedaller dönsün, motorsikletin tekerine taş değmesin.

Herkes sağlığın kavuşsun.

Sağlıklı bir yıl geçirsin.

 

Önder Güngör / Ankara / 01 Ocak 2021

 

Tamamını oku