Her sabahki yolumdan kızımın okuluna doğru arabamla gidiyordum. Çankaya Köşkü' nün oradan Bulvara girdim. Bu yolu bilmeyenler için söyleyeyim, Uğur Mumcu Caddesinden sonra devamı olan Çankaya Caddesi' nden yolun bitiminde sağa dönerek Atatürk Bulvarı' na giriş yapıyorsunuz. Atatürk Bulvarı' nın en başı burasıdır. Yokuş aşağı iniş vardır. Bulvar' a girdiğinizde Çankaya Köşkü' nün ana kapısı tam arkanızda kalır. Sağ tarafınızda Seymenler Parkı, aşağıda sol tarafınızda İnönü Parkı bulunur. Farabi dönüşünü geçtikten sonra Kuğulu Park Alt Geçidi' ne giriş yapılır. Bu yol sabahın erken saatlerinde bile kalabalık olur.
Ben de her zamanki saatlerde yokuş aşağı indim. Alt geçit girişinde trafik tıkalıydı. Eğer burada sol şeritte kalırsanız köprü üstünden Tunalı Caddesi' ne giriş yaparsınız. Genelde böyle bir tıkanıklıkta kurnaz(1) araç sürücüleri, orta ve sağ şeritte köprünün altına girmek için sıra bekleyen araçların önüne geçmek için bu boş olan sol şeride girerler ve alt geçit girişinde bekleyen araçların önüne direksiyonu kırıp köprü altına sırada bekleyen bütün herkesin hakkını çiğneyerek girerler. Maalesef bu sürücülerin sayısı o kadar fazladır ki, bu yolu sürekli kullanan insanlar da o kadar bıkmışlardır ki sadece bir iç çekişiyle yollarına devam ederler.
Bu sabah ben de sıkışmış trafikten dolayı köprü girişine üç beş araba kala, frene basmış bekliyordum. Sol şeritten gelen araçlar burunlarını sokmuşlar trafiğin ilerlemesini bekliyorlardı, Bekleyen kurnazlardan(saygısızlardan) biri dikkatimi çekti. Bu araba ben Uğur Mumcu'da, bitmeyen otelin oradaki ışıkta beklerken, sağa dönüş yolunu kapatmış, market için bagajından sebze, meyve indiriyordu. Sağa dönmeye çalışan belediye otobüsü şoförü de veryansın kornaya basıp, adama -muhtemelen- küfürler savuruyordu. Yolcular ayağa kalmış, camdan adama bir şeyler söylemeye çalışıyorlardı. Herhalde işe geç kalacaklarını.... Adamın umurunda değildi. O işini hızlıca yapmak yerine kaldırımdaki başka bir adamla sohbet ediyor, eliyle de "Ne acele ediyorsun? Bekle geliyoruz işte. " cinsinden hareketler yapıyordu otobüs şoförüne. Artık sağa dönüş ışığı da kırmızıya dönmüştü. Adam sakince gelip Doblo' sunun bagaj kapaklarını kapattı. Otobüse ters bir bakış atıp aracına bindi. Işık kırmızıyken bastı gitti. Arka camdaki yazı dikkatimi çekti. "Bu da mı gol değil?" yazıyordu. İçimden sen ancak kendi kalene gol atarsın dedim.
İşte o araba nasıl olduysa arkada kalmış şimdi de sırada bekleyen herkesin önüne kaynak yapmaya çalışıyordu. İstediğini yaptı da. Trafik ilerler ilerlemez, bastı gaza hepimizin önünden yoluna devam etti. Daha sonrasında da bir o şeride bir bu şeride girerek, herkesi tedirgin etti.
Kızımın okuluna geldiğimizde, onu okula bıraktıktan sonra arabama geri döndüm. Tam kapıyı açacaktım ki, önümdeki arabayı fark ettim. Bizim adam. Bagajdan birkaç kasa malzeme indirmiş, restoranın önündeki çalışanlarla sohbet ediyor. Camdaki yazıyı tekrar okudum. "Bu da mı gol değil?
Arabamın lastiklerini kontrol ediyormuş gibi yapıp konuşulanları dinlemeye çalıştım. Zor değildi. Caddenin başındaki adamın bile duyacağı şekilde bağıra bağıra konuşuyordu.
"Yiğenim, Sorma valla. Eşek gibi gece gündüz demiyom, çalışıyom. Valla sabahın göründe kalkmışım. Oraya zebze götür, buraya meyve götür, Patron desen üç guruş para veriyor. Hakkmız bu mu gardaş bizim. Valla hakkımı helal etmiyorum." diye dert yanıyordu.
İçimden, bu senin oluşturduğun Karma' n diyerek arabama bindim.
Önder Güngör / 1 Haziran 2025/ Ankara
0 Yorum:
Yorum Gönder