Öylece etrafı seyrederken buluşma vaktide gelmiş geçecek neredeyse. Zaten iki dükkan ileride buluşacaktık. Aceleyle oraya gittim. Kimse yoktu. Biraz vitrine, birazda etrafa bakındım durdum. İnsan etrafı seyrederken vaktin nasıl geçtiğini anlamıyor. Yarım saat geçtiği halde gelen giden yoktu. Tam o sırada telefonum çaldı. Arkadaşımın işi çıkmış, gelemeyeceğim diyordu. Yuhh. Bu saatte mi söylenir. Eşek sıpası..
- "Buyur bey amca " dedim.
- "Oğlum bir şemsiye al. 15 liraya satıyorum sana 10 liraya veririm" dedi.
- " Yok amca sağ ol"
Seyyar satıcılar çok akıllı insanlar. Hemen o anlık ihtiyaca göre satılacak mal buluyorlar. Elektrik kesintilerinin olduğu günlerde; el feneri, ışıldak vb... suların çamurlu aktığı dönemlerde musluklar için süzgeç vb.. ; yağmur yağdığında şemsiye ; bayramlarda, oyuncak; yurtların önünde elbise askısı, elbise torbası vb... Gerçekten takdir ediyorum adamları. Bir keresinde Konur Sokak'ta yürüyoruz. Birden yağmur yağmaya başladı. Etrafta beş on tane şemsiye satan seyyar satıcı doldu aniden. Helal olsun adamlara...
Adama doğru biraz daha eğilerek "Yok amcacım almayacağım çok sağ ol." dedim.
Hava, şemsiye almayı bırakın içinizden bin tane eşya adı söyleseniz asla onu aklınıza getirmeyeceğiniz bir güzellikteydi . "Amcam da saf bir seyyar satıcı" diye içimden geçirdim.
Biraz acıyarak tekrar baktım adama. Alıp almama arasında bir tereddüt yaşadım. Ama almayacaktım . Çünkü şemsiyeye ihtiyacım yoktu. Hep böyle kandırmazlar mıydı bizi? İhtiyar bedavaya da verse almayacaktım şemsiyeyi..
Nitekim de öyle oldu. İhtiyar arkamdan bağırdı " Oğlum gel 1 lira ver. Eli boş gönderme beni.."
Bu sefer daha da sinirlendim. Yuhh dedim içimden. 10 lira verseydim 9 lira kazık yiyecektim. İyi ki de almamışım. Kimi yakalarlarsa onu kazıklıyorlar diye düşündüm. Ancak ne zamandır da baston şemsiyelerden almak istiyordum. Geçen yıl aldığım bir de fötr şapkam var.. Oh ne güzel olurdu ikisi.
Üstgeçidi aynı şekilde "uçtu uçtu" şeklinde geçtim. Sakarya'dan Yüksel Caddesi'ne doğru yürüdüm. Ama iş yerine bu saatte gitmenin bir faydası yoktu, nasıl olsa beni idare edeceklerdi. Bari eve gideyim diyerek hemen Gamze' yi aradım. O da annesiyle buluşmuş alışverişe çıkmışlar.
Bulvara doğru yürüyerek bir taksiye atladım. Evi tarif ettikten sonra arkaya şöyle bir yaslandım. İçimden keşke şu ihtiyardan bir şemsiye alsaydım diye geçirdim. Hem de 10 liraya. Bir kitapta okumuştum. "Herhangi bir şeye para verip aldığınızda asla para harcadığınızı düşünmeyin, karşınızdaki insanın geçimine yardımcı olduğunuzu düşünün. Sizi kazıklasa bile ailesine o parayla ekmek götüreceğini ve sizin de buna yardımcı olduğunuzu düşünün" diyordu. Keşke ihtiyarın aile geçimine faydam olsaydı diyerek üzüldüm. Ama yapacak bir şey yoktu.. Bu arada, ihtiyar benim kolumu bayağı güçlü sıkmış. Acısını halen daha hissediyordum. Ancak birden küçük bir ayrıntı gözümde canlandı. İhtiyarın bir eli kolumdayken diğer elinde bir şey yoktu. Şemsiye filan yoktu. Zaten tam üstgeçidin ağzındaydık. Orada tezgahta yoktu. Acaba yankesici miydi? diye düşünüp hemen ceplerimi araştırdım. Cüzdanım, anahtarım yerindeydi. Zaten az önce telefonla Gamze' yi aramıştım. Cep telefonum da yerinde. Oh diyerek geriye yaslandım tekrar.
O kadar dalmışım ki sapacağımız sokağı kaçırıyordum az kalsın.
Evin kapısını açtım. Kilidi bir kez kilitlemişim çıkarken. Hemen oturma odasına yöneldim. Biraz kanepede uzanıp televizyon seyretmek istiyordum. Kanepede kocaman siyah bir poşet vardı. "Hoppala...Gamze hani annesiyle buluşmuştu, ne çabukta gelmiş" diye düşünerek odalara daldım. Bir yandan da "Gamze" diye bağırıyorum. Ne ses var ne de Gamze var. Tekrar oturma odasına girip siyah poşeti açtım.
Bir tane baston şemsiye.......
Heyecanla hemen kapıya koştum. Kapı zorlanmamıştı. Az önce evi dolaşmış fakat hiç bir şey dikkatimi çekmemişti. Geçen yıl biz Antalya'dayken eve hırsız girmiş, Gamze' nin bütün takılarını çalmıştı. Hemen yatak odasına koştum. Her yer, yerli yerindeydi. Zaten çalacak bir şey de kalmamıştı. Salon ve diğer odalarda normaldi.
Aceleyle Gamze' yi aradım.
"Alo"
"Efendim canım"
"Nerdesin?"
"Annemle alışverişteyiz canım. Ne oldu?"
"Oturma odasındaki bu baston şemsiye nerden geldi"
"Ne bastonu ne şemsiyesi?"
"Yok bir şey"
Önder Güngör 31 Ekim 2008 /Ankara
.




















