İnsan bilmediği yaşamadığı yeri nasıl yazabilir ki. "Ağaç vardı, göl vardı. Ağaç yeşildi, göl soğuktu der." Yazar yazmasına da -ne de olsa gördü bir şeyler-, kelimelerin içi hep boş kalır. Doğru kelimeleri seçemez yazarken...
İşte Kaz Dağları da öyle bir yerdi benim için. Yüzyıllık ağaçlar, belki de binlerce yıldır akan dere, küçük bir şelale.
Bir öğlen saatinde önce ayaklarımı soktum Hasanboğuldu Göleti' ne. Yan tarafta bir tabela "İçme suyudur. Yüzmek yasaktır." Kusura bakmayın ağalar, o kadar yol tırmandım, üstelik gençler atmış kendisini bu buz gibi suya, ben geri kalamam.
Ayaklarımı hissetmiyorum. Önce bir uyuşukluk ardından bir ağrı. Evet soğuktan ayaklarım ağrımaya başladı. Bu kadar sıcak bir günde ayaklarımı ağrıtacak kadar soğuk bir suyun yanındayım. Sabahattin Ali' nin romanındaki Emine geliyor aklıma. "Ben dağlıyım ovalara inemem."
Bu dağı, bu ağaçları gördükten sonra evet haklısın Emine diyorum içimden.
Bu dağı, bu ağaçları gördükten sonra evet haklısın Emine diyorum içimden.
Başımı kaldırıp acaba hangisi "Emine Çınarı"dır diye ağaçlara bakıyorum.
Arkamdan bir ses. "Atlamayacak mısın?"
"Hayır yavaş yavaş girmeyi deneyeceğim."
Bunu dememle birlikte ellerim önde kendimi bırakıyorum suya. Su öyle soğuk ki. Nefes alamıyorum bir süre. Panikle kendimi kenara atıyorum. Acı yersiniz, ağzınız yanar, ama buna rağmen bir acı daha atarsınız ya ağzınıza. İşte bu da öyle bir şey. Tekrar kendimi suya atıyorum. Dibe doğru dalıp gözlerimi açıyorum. Korneamın üşüdüğünü hissediyorum. Evet ömrümde ilk kez korneamın üşüdüğünü...
Üşüdükçe dışarı çıkıyor, hemen yandaki güneşin ısıttığı kayalara sarılıyorum. Sonra tekrar suya.
Bir saat kadar bu suyla oynuyorum. O kadar zevk veriyor ki çıkıp çıkıp tekrar giriyorum. Üşütüyorum derimi, içimi...
Geri dönüş yolunda da deredeki bir çok su birikintisinde girip üstümü ıslatıyorum. Soğuk su çekiyor kendine.
Derin derin soluyorum. Sanki ciğerlerim, acıkmış bir insanın hızlıca sofradakileri bitirmesi gibi havayı bitirmeye çalışıyor.
Derin derin soluyorum. Sanki ciğerlerim, acıkmış bir insanın hızlıca sofradakileri bitirmesi gibi havayı bitirmeye çalışıyor.
En son Sütüven Şelalesinin altına atıyorum kendimi. Şelalenin aktığı yer biraz daha derin ve yukarıdan düşen suyun yüzüme çarpması hoşuma gidiyor.
Bir kaç saat sonra kendimi Zeytinli Plajının boğucu sıcağının altında buluyorum. Bir kez daha dağlı Emine'nin sesi geliyor kulağıma tam da kitaptaki sözleriyle;
"Ama ben dağlıyım, bu çukur ovalarda kalamam."
Bir kaç saat sonra kendimi Zeytinli Plajının boğucu sıcağının altında buluyorum. Bir kez daha dağlı Emine'nin sesi geliyor kulağıma tam da kitaptaki sözleriyle;
"Ama ben dağlıyım, bu çukur ovalarda kalamam."
Önder Güngör / Edremit / 2016
0 Yorum:
Yorum Gönder