Tarih: Ağustos 31, 2025 Yazar: Yorum: 0 yorum

Nasıl para kazanılır?


“İstediğini elde etmek için, onu hak etmelisin. Dünya henüz hak etmeyenleri ödüllendirecek kadar çılgın değil.” Charlie Munger, Warren Buffett’ın sağ kolu veBerkshire Hathaway’in efsanevi başkan yardımcısıydı.

“Borsa sabırsızdan sabırlıya para transferi aracıdır.” Warren Buffett

Para önemli midir? 

Eğer biri size para önemli değil diyorsa bilin ki yalan söylüyordur. Kaçın ondan. Çünkü para çok önemlidir. Hele şu günlerde...

Önemli olmasa Lidya' lılar ilk parayı binlerce yıl önce basmazlardı.

Ya da Yunan Mitoloji' sinde, Ploutos olmazdı. Kendisi zenginlik tanrısıdır. Gözleri kapalı olarak tasvir edilir. Çünkü zenginliği dağıtırken eşit dağıtması gerekir.


Antik Mısır' da firavunlar zenginliklerini göstermek için devasa tapınaklar ve piramitler inşa ettirirlerdi. Bu onlar için gücün ve zenginliğin göstergesiydi.

Para zenginlik demektir. Harcamasını bilirsin bilmezsin ama paran varsa zenginsindir. Hani derler ya     "Ben parayı değil, parayla satın aldıklarımı seviyorum diye..." Yok dostum...Sen parayı seviyorsun.

Niye böyle bir yazı yazıyorum biliyor musunuz?

Geçenlerde bir arkadaşım dedi ki ( inşaat işleri ile uğraşan biri) "Abi siz memurlar zengin olamazsınız." "Neden?" dedim.

"Çünkü para kazanmayı bilmiyorsunuz." dedi.

"Nasıl yani."

"Ben şu anda iflas etsem bile, bir yılda kaybettiklerimin hepsini yeniden kazanabilirim. Hatta fazlasını kazanırım.  Çünkü para kazanmayı biliyorum. Siz bilmiyorsunuz." dedi.  "Parayı kazanmayı bilmek." diye bir şey varmış. Belki de haklı. 



Üniversite yıllarımda okuduğum bir kitap vardı. Jack Ensign Addington 'un "%100 Düşünce Gücü" 

Bu kitapta parayı kazanmayla ilgili bir yasadan bahseder. Önce yanlışları sıralamış.

"Yasayı kullanmamıza bağlıdır. İnsanları sınırlayan ve zenginlikten mahrum kılan yanlış inanışlar şunlardır.

    1- Zenginliğin şansa bağlı olduğuna inanmak yanlıştır.
    2- Zenginlik yalnızca “para kazanma” yeteneğine bağlı değildir.
    3- Zengin olmanın günahkarlık olduğunu düşünmek yanlıştır.
    4- Cimriliğin erdem olduğunu düşünmek yanlıştır.
    5- Zengin bir hayat sürmenin gelecek için mal ve para depolamak olduğuna inanmak                 yanlıştır.
    6- Zengin olmak için kötü olmanın şart olduğuna inanmak yanlıştır."



 “Parayı genellikle kendinize çekersiniz, peşinden koşmazsınız.” Jim Rohn

George S. Clason' un,  Babilin En Zengin Adamı adlı kitabından da bir bölüm paylaşmak istiyorum.

Bansir de aynı fikirdeydi. “Tanrıların bana bir işkencesi olmalı bu. Bir rüya ile başladı, anlamsız bir rüya; rüyamda imkânları olan bir adam olduğumu gördüm. Kemerime bağlı çantam dolup taşıyordu, sikkelerden dolayı ağırlaşmıştı . Umarsız dilencilere dağıttığım şekeller vardı; karıma ve kendime ne istersem almak için kullandığım gümüş paralar vardı; gelecek için bana güvence veren altınlar vardı, böylece gümüşleri harcarken hiç tasalanmıyordum. Görkemli bir tatmin hissi vardı içimde! Çalışkan arkadaşını tanımazdın. Karımı da tanıyamazdı n, yüzündeki endişe kırışıklarının hepsi yok olmuştu, mutluluktan parlıyordu. Yine evliliğimizin ilk günlerindeki gülümseyen genç kı za d önüşmüştü.” “Hoş bir rüyaymış hakikaten,” dedi Kobbi. “Peki o zaman bu hoş hislerden sonra neden duvarın üzerinde öyle oturuyorsun?” “Neden mi! Uyandığımda ve para çantamın ne kadar boş olduğunu hatırladığımda bir başkaldırı hissi bürüdü içimi. Gel bu konuyu birlikte konuşalım. Denizcilerin dediği gibi aynı geminin yolcusuyuz ikimiz. Gençken birlikte rahipleri ziyaret ederek bilgeliklerinden yararlandık. Genç adamlar olarak birbirimizin zevklerini paylaştık. Yetişkin erkekler olarak da her zaman yakın olduk. Tatmin olmuş kişileriz. Uzun saatler çalışarak kazandıklarımızı özgürce harcamak bizi tatmin etti. Geçtiğimiz yıllarda para kazanmış olsak da zenginliğin getirdiği mutlulukları sadece hayal edebiliyoruz. Of! Aptal koyunlardan ne farkımız var? Dünyanın en zengin şehrinde yaşıyoruz. Gezginler diyor ki hiçbir şehir bu kadar zengin değil. En yakın arkadaşımın, yani senin cüzdanın boş ve bana diyorsun ki: ‘Senden önemsiz bir miktar olan iki şekeli ödünç alıp asillerin ziyafetine katılabilir miyim?’ Ve ben ne cevap veriyorum? ‘Cüzdanım burada, içindekileri memnuniyetle paylaşırım,’ mı diyorum? Hayır, kabul etmeliyim ki benim de cüzdanım seninki kadar boş. Mesele nedir? Neden gümüş ve altınımız yok bizim? Giyim ve yemekten fazlasına yetecek kadar paramız neden yok? Oğullarımızı düşün. Onlar da babalarının izinden gitmeye devam etmiyor mu? Oğullarımız ve onların aileleri ve onların oğulları ve onların oğullarının aileleri de bu kadar altın hazinesinin ortasında yaşayıp bizim gibi ekşi keçi sütü ve yulaf ezmesini mi ziyafet olarak görecekler?’’ diye cevap verdi Bansir.


Bansir ne diyor?

Görkemli bir tatmin hissi vardı içimde..

Sevgili okur arkadaşım, sana bir sır vereyim.

Para kazanmak için öncelikle güçlü bir zihniyete sahip olman gerekiyor. Çünkü zenginlik bir bakış açısıdır. Zengin olmanın ilk adı; "Zengin olmayı hak ettiğine inanmak." dır. Ben inanıyorum ama zengin olamıyorum diyorsan bil ki "Henüz inanmamışsın." 

Bir alıntıyla devam etmek istiyorum. Rezonans Kanunu kitabından; (Pierre Franckh) (Çok sevdiğim bir kitaptır.)




Başarılı insanların hayat  hikayeleri  ile  ilgilen.
Böyle başarılı yaşam öykülerini konu alan  kitaplar oku, filmler seyret.
Para  sıkıntısı  çekerken,  ekonomik  özgürlüğe ulaşmış insanların hikayeleriyle meşgul ol.
Mucize" denilen şeylerle ilgilen.

Sadece bilmek yetmez, bilgiyi kullanmak gerekir. Sadece istemek yetmez, harekete geçmek gerekir. / GOETHE

Şimdi Google' a  girip, ya da bir yapay zekaya sorup, "Nasıl zengin olunur?" " En çok para kazandıran işler nelerdir?" "Para kazandıran sektörler." "Hangi iş çok para kazandırır?" "Evde para kazanma" gibi bir çok şeyi araştırabilirsin ama benim bu yazımda anlatmaya çalıştığım, önce zihniyetini değiştirmen sonra da bu zihniyeti desteklemen gerektiğiyle ilgili.

Para kazanman için "Para kazanma düşüncesi ile barışık olman gerekiyor."

Dünyanın en zengin yatırımcılarından biri olan Warren Buffett’ ın bazı sözleri ilham verici olduğu için hemen alta bırakıyorum.

“Uyurken para kazanmanın bir yolunu bulamazsan, ölene kadar çalışırsın.” (Pasif gelirden bahseder.)

“Birileri bugün gölgede oturuyorsa, uzun zaman önce birileri ağaç ektiği içindir.” (Uzun vadeli yatırımdan bahseder.)

Size ilham olsun diye yine bir kitaptan alıntı yapmak istiyorum. Kitabımız Milyoner Aklın SırlarıT. Harv Eker

Sonra, bir gün babamın bir arkadaşı bana önerilerde bulundu, şans işte! Annemlerdeydim. O kardeşimle iskambil oynuyordu ve geçerken beni fark etti. O sıralarda yine ekonomik sıkıntıya düşmüş ve üçüncü defadır annemlerin evine geri dönmüştüm; evin “alt kattaki dairesinde”, yani bodrumda oturuyordum. Babam ona benim feci durumumdan söz etmiş olmalı ki, bana acıma hissiyle bakıyordu.

“Harv” dedi, “Ben de senin gibi, tam bir enkaz olarak işe başladım”. “Harika” diye düşündüm; böylece kendimi daha iyi hissediyorum! O’na meşgul olduğumu; duvardaki kalkmış boyayı seyrettiğimi söylemeliydim!

O devam ediyordu: “Sonra birisi bana hayatımı değiştiren bir nasihatte bulundu, ben de onu sana aktarmak istiyorum.” Hayır, olamaz, işte bir baba-oğul nutku daha, üstelik o babam bile değil!” Ve şöyle dedi: “Harv, istediğin kadar iyi değilsen, bu sadece senin bilmediğin bir şeyin olduğunu gösterir.” O sırada delifişek genç bir adam olduğumdan, aşağı yukarı her şeyi bildiğimi düşünüyordum, ama maalesef banka hesabım tam tersini söylüyordu. Sonuçta babamın arkadaşını dinlemeye başladım. Sözüne devam etti, “Parasal başarıya, refaha ulaşmış insanların birbirlerine benzer şekilde düşündükleri gibi; parasal başarısızlık yaşayan, ekonomik sıkıntıdan kurtulamayan insanların da hemen hemen birbirleriyle aynı şekilde düşündüklerini ve hareket ettiklerini biliyor muydun?”

“Hayır” dedim, “Bu hiç aklıma gelmedi!” O ise cevap olarak, “Bu tam bir bilim değil, ama çoğunlukla başarılı insanlar bir türlü, başarısız insanlar çok başka türlü düşünürler, işte bu düşünme yöntemleri davranışlarını ve davranışlarının sonuçlarını belirler.” dedi ve şöyle devam  etti: “Para konusunda başarılı olmuş insanlar gibi düşünürsen ve onların yaptıklarını yaparsan, sen de başarılı olur musun?” Havası kaçmış bir topun duyduğu güvenle, “Evet, herhalde” diye cevap verdiğimi hatırlıyorum. “ O halde” dedi, “ Yapman gereken şey parasal başarıya, refaha kavuşmuş insanların düşünce şeklinden kopya çekmektir.”

O günlerdeki kuşkucu tavrımla, “Peki, şu anda ne düşünüyorsun?” diye sordum. “Parasal başarıya ulaşmak konusunda kendi kendilerine söz vermiş insanların sözlerini tuttuklarını düşünüyorum ve şu anda benim babana sözüm var. Çocuklar beni bekliyorlar, görüşürüz.” dedi ve gitti. O çıktı gitti, ama söyledikleri aklımda kaldı!

Hayatımda hiçbir şey yolunda gitmiyordu. Ben de her şeye boş verip, kendimi para konusunda başarılı insanları ve onların düşünme yöntemlerini araştırmaya adadım. Zihnin çalışmasına dair ulaşabildiğim her şeyi öğrendim, ama asıl para kazanma psikolojisi üzerine odaklandım. Ve bunun çok önemli olduğunu keşfettim: Para konusunda başarılı insanlar, deli gibi çalıştığı halde iki yakasını bir  araya getiremeyen, ekonomik sıkıntılardan kurtulamayan insanlardan farklı düşünüyorlardı gerçekten de. Sonunda, kendi düşüncelerimin aslında beni nasıl para kazanmaktan, zengin olmaktan alıkoyduğunu anladım. Daha önemlisi, aklımı, “Para Haritamı” yeniden şartlandırmaya ve beni parasal başarıya ulaştıracak birkaç güçlü teknik ve stratejileri öğrenmeye kanalize ettim. Ve sonra “Bu kadar laga luga yeter, şimdi de deneyeyim bakalım.” dedim.

Hemen yeni bir işe girişmeye karar verdim. Sağlık ve spor konularına ilgi duyduğum için Kuzey Amerika’nın ilk perakende “fitness” mağazalarından birini açacaktım. Param yoktu, işi başlatmak için Visa kartımdan 2.000 $ kredi çektim. Model aldığım parasal başarıya ulaşmış, zenginliği yakalamış insanların hem iş stratejilerini hem de düşünme stratejilerini uygulamaya koyuldum, ilk olarak kendimi başarıya ve kazanmak için oynamaya adadım. Yaptığım işe odaklanmaya ve bu konuda para kazanmadan onu bırakmayacağıma yemin ettim. Bu, önceki çabalarımdan radikal bir biçimde farklıydı, çünkü  eskiden hep kısa vadeli düşündüğüm için ya iyi fırsatlar yanımdan geçip giderdi ya da işler kötüleştiğinden fırsatlar bana uğramazdı.

Şimdi gelelim Nasıl para kazanılır? sorusuna.

Önce zihninizi sonra da aklınızı kullanmanız gerekiyor. Sadece akıl yetmiyor. Önce para kazanmaya ikna olmak gerekiyor. Çünkü zihnimiz bu konu hakkında çok karışık. Bilinçaltı tahmin edemeyeceğiniz şekilde kirli. Temizleyin onu..

Sonra da akışa bırakın.



Önder Güngör / Ankara





Tamamını oku
Tarih: Ağustos 27, 2025 Yazar: Yorum: 0 yorum

Dilek Kutusu

 



Sarı kafalı çocuk sokağa çıktı. Bir köy kadar nüfusu olan bir sitede oturuyordu. İlkbaharın ilk günleriydi.  Sitedeki oyun parkına kadar ilerledi. Elinde taşıdığı masayı açarak ayaklarını sabitledi. Masanın üstüne, koltuğunun altına sıkıştırdığı örtüyü serdi. Tekrar evine gitti. Çocuklar parkta oynuyor, anneleri banklarda oturmuş çocuklarını izleyerek sohbet ediyorlardı. Sitenin küçük yollarında yaşlılar yürüyüş yapıyorlardı.

Sarı kafa yeniden parka doğru yürüyordu. Elinde kendisi kadar büyük olan bir kutu taşıyordu. Kutuyu masanın üstüne koydu. İçinden çıkardığı plastik çubukları birleştirerek ayaklı bir pano yaptı. Panoyu masanın arkasına yerleştirdi. Yine kutudan çıkardığı üstünde büyük harflerin kesilerek yazıldığı kartonları panoya astı. Üzerinde "Dilek Köşesi" yazıyordu.
Sonunda dekorunu bitirdi. Bir masa, masanın arkasında ise üzerinde "Dilek Köşesi" yazılı ayaklı bir pano..

Masanın üstüne bir defter ve kalem koydu. İlk sayfasına şöyle yazdı;
-"Bu bir dilek defteridir. Herkes dileğini buraya yazsın ve panoya assın"

Saatler sonra oyun oynayan çocukların dikkatini çekmişti bu dekoru. Yolda yürüyüş yapan diğer insanların da.

Akşama kadar gelip gidenler, panoyu inceleyenler hatta sarı kafa ile sohbet edenler de oldu.

Ama bütün bir gün boyunca hiç kimse dilek yazmadı ve panoya asmadı.

Sarı kafa dışında.

Dilek tutmayı bile unutmuştu insanlar. Hayal etmeyi....İstemeyi... 

Önder Güngör / Ankara / 16.01.2016

Tamamını oku
Tarih: Ağustos 25, 2025 Yazar: Yorum: 0 yorum

Ben sana hayran Sen cama tırman.

Güre Sahili / Güre / Akçay /Edremit

SEVGİLİYE MEKTUP

Bir  dakika   evvel  elimde  kağıt kalem yok­ken, seninle konuşuyor ve  sana yazıyordum. Elimde kağıt  ve  kalem olmadığını söylediğim veya yazdığım halde senin karşımda olmadığı­nı söyleyemezdim.  Bunu bir şair kafası ya  da fantezisi farzet:  Sen karşımda idin. Bunu söy­lemek güzel bir  şey değil, fakat samimi. Hem galiba, bugün benim gibiler sevgililerinin kar­şısında imiş gibi olurlar.  Demin  sensiz ve  ka­lem kağıtsız birçok şey konuştum,  yazdım. Bunların çoğunu beğenmiş olacağım ki kalk­tım, kalem kağıt aradım.  İşte oturdum, yazı­yorum. 

Senden bahsetmek istemem.  

Zaten bah­sedecek bir şey yok ki. ..

 Ben seni çok seviyo­rum. Senin dünya umurunda değil!  Bizim Or­han ne  güzel söylemiş: 

Ben sana hayran 

Sen cama tırman 

Sait Faik Abasıyanık / Balıkçının Ölümü


Ben sana hayran
Sen cama tırman

diye yazdığı ve bizim Orhan dediği Orhan Veli...

Elinde Bursa çakısı,
Boynunda kırmızı yazma;
Değnek soyarsın akşamlara kadar,
Filya tarlasında.

Ben sana hayran,
Sen cama tırman.

Orhan Veli / Kaside 

Peki ne demek  Ben sana hayran, Sen cama tırman.

Biri ötekine tutkun ama ötekinin aldırış ettiği yok.


Bir de Cem Karaca' nın Raptiye Rap Rap şarkısında geçer.

Ben sana hayran
Sen cama tırman
Yok içmeye bir şişe bile ayran
Nene gerek senin taht-ı revan


Yani:

Ben sana hayran
Sen cama tırman

Ankara / 25. Ağustos. 2025

Tamamını oku
Tarih: Ağustos 21, 2025 Yazar: Yorum: 0 yorum

Ülkü Tamer' in futbolcuları

Fenerbahçe' nin taraftarlarını kahrettiği 100 bininci günlerden geçiyoruz. Eskiden ne olacak bu takımın hali derdik. Şimdi Fener' in maçının olduğu günleri saymazsak günlerimiz iyi geçiyor diyoruz.

Geçenlerde yine bir maçını izledim. Neredeyse sadece kaleci Türk' tü. Diğer Türk oyuncular kimdi bilmiyorum. Ayakları topa değmemişti. 


Az önce Ülkü Tamer' in Yaşamak Hatırlamaktır adlı Anılar kitabı elime geçti. İlk birkaç sayfasını okuduktan sonra okunacaklar listesine ekledim. Hızlıca arka sayfalara göz attım. Gözüme ilişen bir başlık vardı. "Benim Futbolcularım". Bu bölümü okuyunca eski oyuncularla yeni oyuncular arasındaki fark daha da belirginleşti kafamda. Eskiden kendisi için, takımı için, seyirci için oynayan futbolculardan, sadece para için oynayan futbolculara nasıl evrildiğini gördüm.

Buyrun Ülkü Tamer' in yazısı aşağıda;

"Baba Hakkı'ların dönemine yetişemedim. Gazhane'nin dumanlan arasında Dolmabahçe'de maç  seyretmeye başladığımda sahada Gündüz Kılıç'lar, Süleyman Seba'lar, Şükrü Gülesin'ler, Küçük Fikret'ler vardı. Maç sonuçlarını, teknik direktörlerin, antrenörlerin taktikleri değil, futbolcuların hırsı belirlerdi. Taktik dediğin neydi zaten! WM düzenine göre sıralanılır, herkes bulunduğu yerde formasının hakkını vermeye çalışırdı.  Bir sağ bek biraz ile­ri çıkıp orta yapmaya kalksa, "Ne işin var orada? Yerine dön!" diye bağırır­dık. Bir solaçığın sağa "deplase" olması ise, neredeyse görülmemiş şeydi. Savunmada herkes, adamından sorumluydu.  Galatasaray,  Fener­bahçe'yle mi  oynayacak, bu  aynı zamanda bir  İsfendiyar - Basri maçı olurdu. Rakip Beşiktaş mı?  Gelsin bakalım Baba Gündüz - Ali  İhsan ka­pışması! 

Baba Hakkı / Hakkı Yelen

Kaleciler arasında en çok Turgay'ı severdim ben. Fenerbahçe'nin efsane kalecisi Cihat'ı pek  az izleyebildim. Turgay'ı,  kaleyi Erdoğan'dan devralmasından sonra yıllarca, hiç eksilmeyen bir keyifle seyrettim. Hani, "Şiir gibi futbol oynuyor, .. derler ya ... Turgay, şiirle düzyazı­nın karışımıydı.  Şiirin inceliği, düzyazının sağlamlığı vardı onda. Topu kö­şeden çıkarıp umutsuzluğu umuda çevirirken şiirdi.  Kalesinde bir başka kale gibi güvenle dururken ise düzyazı. Nice  usta kaleciler geçti Dolmabahçe'den ...  Şükrü'ler, Özcan'lar, Varol'lar. Hepsini sevdim, alkışladım. Ama Turgay başkaydı. Bek denilince, önce ilci ad geliyor aklıma, ikisi de sol bek: Doktor Vedii ile Mehmetçik Basri. Vedii, Beşiktaş'ın en yararlı oyuncularından biriydi. Gösterişsizdi. Yalın bir  futbolu vardı.  Edebiyatta onun futbolunun karşılığı, olsa olsa "araştırma-inceleme" olurdu. Okur çoğunluğunun ilgisini çekmeyen, insanın başucunda bulundurduğu değil de,  kitaplığında sakladığı bir kaynak. Eksikliğini ancak yokluğunda farkettiğiniz bir kitap. Fenerbahçeli Basri ise her maçını, son maçım oynuyormuş gibi oy­nardı. Coşkulu bir destandı. Yürekliliğin, çılgınlığın ve fiyakanın simgesiydi. Sağ haflar arasında Fenerbahçeli Selahattin'i severdim en çok. Ken­disi gibi incecik bir futbolu vardı. Hem oynar, hem oynatırdı. Öne çıkma­dan. Küçük, ama nitelikli bir orkestrayı başarıyla yöneten alçakgönüllü bir şefti. Santrhaf denince Ali İhsan Karayiğit.  Soyadının kendisine tam an­lamıyla yakıştığı pek az insandan biriydi. Karaydı. Yiğitçe oynardı. Ama sa­ğa sola amaçsızca koşup durmaktan, kırıp dökmekten gelmiyordu yiğitliği. Saldırmak için değil, savunmak için ateşlenen bir silahtı. Büyük keyifle izlediğim sol haf ise Çengel Hüseyin'di. Belki ondan daha başarılı sol haflar gelip geçti Dolmabahçe'den; ama ben Çengel Hüse­yin'i izlerken ayn bir tad alırdım. Tam çengeldi gerçekten, adamını kıskıv­rak  yakalar, bırakmazdı. Futbolun bir  "seyirlik oyunu" olduğunu sürekli hatırlatır gibiydi. Forvette,  birbirlerinden kolay ayıramayacağını oyuncular vardı. Sözgelimi, sağaçıkta ... Galatasaraylı İsfendiyar, Beşiktaşlı Süleyman Seba, İstanbulsporlu Kasapoğlu ... Ama Fenerbahçeli Küçük Fikret bir başkaydı. Fikret Kırcan,  futbolunu da  kendisi gibi yakışıklı kılmıştı. Zarifti. Karşısındaki beki çalımla yere indirip çizgiye doğru ilerlerken, neredeyse dönüp ondan özür dileyecek incelikteydi. En sevdiğim futbolcuları sıralarken, beni en  çok zorlayan "mevki" sağiç olmuştur hep. Fenerbahçeli Erol ile  Can, Galatasaraylı Suat, İstan­bulsporlu Aydemir ... Can, gerçek  anlamıyla bir  top  cambazıydı.  Suat'ın oyununu hiç unutmadım. Topu göğsüyle yumuşatırken futbol oynamıyor da, bale yapıyordu sanki. Ya  Aydemir'in frikikleri? Ama benim sağiçim Recep'ti. Recep Adanır. Yalnız Beşiktaşlıların değil, herkesin sevgilisiydi. Topu götürürken, pasını verirken, başını hafif­çe kaldırıp şutunu atarken bambaşkaydı. Sapasağlamdı. Kişiliği de kendisi gibi sapasağlamdı. Tam bir karakartaldı. Galatasaray'da oynarken bile Be­şiktaşlı Recep olarak seyrederdik onu. 

Metin Oktay

Santrforum elbette Metin Oktay. Türk futbolunun en usta golcüsü. Şimdi bir oyuncu ceza alanına topla girip de kaleciyle karşı karşıya kalınca bile ne  olacağını kestiremiyoruz. Metin ise  ceza alanı dolaylarında topu ayağına alıp kaleye doğru bir balcb. mı, "GoooW diye bağırmaya başlardık. Metin'in attığı gollerin neredeyse hiçbiri sıradan değildi. Hepsinin bir başkalığı, ayn bir güzelliği olurdu. "Gol goldür" deyip geçmezdik o yıl­larda. Bizim için ancak güzel golün, Metin'in attığı gollere benzer gollerin bir anlamı vardı. Lefter, bence sadece soliçlerin değil, yurdumuza gelmiş geçmiş fut­bolcuların en  büyüğüydü.  Gerçekten "Ordinaryüs Profesör"dü.  Dersini uyutarak değil, sihirbazlık gösterileri yaparak, tadını çıkara çıkara verirdi. Solaçıklar arasında Şükrü'nün yeri ayrıydı. Şükrü Gülesin, hem fut­bol oynar, hem "show" yapardı. Bayram yeri gibiydi. Topu ayağına aldığı anda şenlik başlardı. Bir yandan topla, sahayla, sahanın çizgileriyle, karşı­sındaki futbolcuyla, kendi takım arkadaşlarıyla, hakemlerle didişir, bir yan­dan da ortasını yapar, golünü atardı. Ama hep keyif alarak, keyif saçarak ya­pardı bunu. "

Lefter

Not: Ülkü Tamer' in bu kitabının telif haklarının kimde olduğunu bulamadım. Küçük bir tanıtım yaptığımı düşünüyorum. Sorun olmaz umarım..

Tamamını oku
Tarih: Ağustos 20, 2025 Yazar: Yorum: 0 yorum

Birisi


İzmir Atatürk Lisesindeydim. Yıl 1987.

Yatılı okuyordum.

Bizleri bir gece otobüse bindirip, Atatürk Kültür Merkezi' ne götürdüler. Suna Kan' ı dinlemiştik o gece. Tabii o zamanlar küçüğüz. Nereden bilelim Türkiye' nin en ünlü keman virtüözünü dinlediğimizi...Ama Suna Kan adı o günlerde beynime kazınmıştı...

 Aradan birkaç ay geçtikten sonra aynı şekilde bir gece de Müşfik Kenter' in Bir Garip Orhan Veli gösterisini seyretmiştik. Gerçek anlamda dinlediğim ilk şiirlerdi. Gerçek anlamda diyorum, doğrusu bana hitap ettikleri için o cümleyi kurdum. Şiirlerden çok etkilenmiştim.

Yatakhaneye döner dönmez hemen önce cep telefonumdan sonra da laptopumdan internete girip Orhan Veli' nin şiirlerini okudum. Şaka şaka... Ne telefonu ne laptopu ne interneti. Yıl 1987 dedim ya... Henüz duman devrindeydik...

İlerleyen günlerde, nereden bulduğumu hatırlayamadığım bir şekilde Orhan Veli şiir kitabım olmuştu. Bazı şiirlerini ezberlemiştim.

Yine o yıllarda bir akrabamın evinde ince bir şiir kitabı bulmuştum.


Nahit Ulvi Akgün' e ait.

Bir şiirini çok sevmiştim. Ezberleyip de unutmadığım tek şiirdi. "Birisi"

Bir şey var aramızda
Senin bakışından belli
Benim yanan yüzümden
Dalıveriyoruz arada bir
İkimiz de aynı şeyi düşünüyoruz belki

Gülüşerek başlıyoruz söze
Bir şey var aramızda
Onu buldukça kaybediyoruz isteyerek
Fakat ne kadar saklasak nafile
Bir şey var aramızda
Senin gözlerinde ışıldıyor
Benim dilimin ucunda


Not: Nahit Ulvi Akgün, İzmir Atatürk Lisesi' nde 1965 yılında Felsefe öğretmenliği yapmıştır.

Not: Bu şiiri İzmir Büyükşehir Belediyesi Yayınları' ndan aldım. 

Bu kitabın bütün hakları İzmir Büyükşehir Belediyesi Yayınları’na aittir. Kaynak gösterilerek tanıtım için yapılacak kısa alıntıların dışında yayımcının izni olmaksızın kitabın tamamı ya da bir kısmı hiçbir yolla çoğaltılamaz, dağıtılamaz ve yeniden elde edilmek üzere saklanamaz. İzmir Büyükşehir Belediyesi Yayınları, İzelman AŞ’nin bir markasıdır.



Tamamını oku
Tarih: Ağustos 19, 2025 Yazar: Yorum: 0 yorum

Firuze taşı


Firuze taşı
başlığını okuyunca, bu hangisiydi ya diyenler için hemen diğer adını da yazayım. Turkuaz Taşı. Bu taş Türkler tarafından savaş malzemelerinde kullanıldığı ve Avrupa' ya taşındığı için Avrupalı' lar tarafından Türk Taşı olarak da adlandırılmıştır. (Fransızca:Pierre turkuaz)

Bu güne kadar taşların gücüne çok fazla itibar etmiş biri değilim. Ama gittiğim bazı yerlerden cebime taş koyup, eve getirmişliğim vardır. Arada bir çekmecelerde bir şeyler ararken, o taşlara denk geliyorum.

Firuze taşı, şans, uğur ve koruyuculuk sembolü olarak kabul edilir.

Taşın güzel rengi, içeriğinde bulunan, alüminyum, bakır ve fosfat mineralleri sayesindedir. Mavi rengini bakırdan, yeşil tonlarını ise demir veya kromdan alır.

Bu taşın, kaygı ve stresi azalttığına, nazardan koruduğuna inanılır. Boğaz çakrasıyla ilişkilendirildiği için; kişinin kendini ifade etmesini kolaylaştırdığı düşünülür. 

Astrolojide firuze taşı, özellikle bazı burçlarla enerjisel olarak daha uyumlu kabul edilir.

Yay: Enerji ve hareketi dengelemek için.
Balık: Duygusal dengeyi sağlamak ve ruhsal karmaşayı azaltmak için.
Kova: İletişim yeteneğini ve duygusal açıklığı artırmak için.

Arif Pamuk' un Taşlar Özellikleri ve Sırları adlı kitabında Firuze taşı için şunlar yazılmış:
"Firuze yüzük taşıyan fakirlik çekmez. İnsanlar arasında değer kazanır. Zenginliğe ve mal celbine vesile olur. Öldürülmekten emin olur. Firuze bulundurmak kalbi kuvvetlendirir, insandaki korkuyu alır.. Üzerinde taşıyan suda boğularak ve yıldırım çarparak ölmez. Hısmını da mağlub eder."
Yarın gidip bir Firuze taşı alayım. Bileklik.

Önder Güngör / Ankara / 19.08.2025

Tamamını oku
Tarih: Ağustos 17, 2025 Yazar: Yorum: 0 yorum

Nar

Dışarı çıkmak için hızlıca giyiniyordum. Kapı çaldı. Karşı komşumuzun elinde bir tepsi, aşure dağıtıyordu. Teşekkür edip, kağıt kasedeki aşureden aldım. Kapağını açtığımda mis gibi bir aşure beni bekliyordu. Küçüklüğümde, İzmir' deki aşureleri hatırlıyorum. Üzerlerinde bir avuç nar olurdu. Hem yemesi güzel olur, hem de görüntüsü çok hoş olurdu. Geçen günlerde yazlıktaki komşularımız da aşure getirmişlerdi, onların da üzerinde nar yoktu. Oysa benim hatırlarımda her aşure kasesinde bir avuç nar olurdu.

Neyse...Aşureyi bir güzel mideme indirdim. Ama aklımda halen daha NAR vardı.

Nar, kırmızı taneli... Aşure kasesine dağılmış, üstünü tamamen kaplamış.



Tabii nar deyince aklıma çok şey geliyor. Örneğin Yunan Mitoloji' sinde Yeraltı Tanrısı Hades'in kaçırdığı Persephone

Persephone, Bereket tanrıçası Demeter'in kızıdır. Babası da Zeus'tur. Hades, Persephone'yi yeraltı dünyasında tutmak için ona bir nar tanesi yedirir. Mitolojiye göre, yeraltında herhangi bir şey yemeniz yeterli. Artık oradan ayrılamazsınız. Persephone, nar tanesi yediği için yılın bir kısmını yeryüzünde annesi Demeter'in yanında, bir kısmını ise yeraltında Hades'in eşi olarak geçirir. Bu da mevsimlerin oluşunu simgeler. Persephone, Demeter'in yanında olduğunda Bereket Tanrıçasının sevinci baharı ve yazı,, Persephone yeraltında indiğinde ise Demeter' n hüznü, kış' ı oluşturur.

Türk mitolojisinde ise nar, UMAY'ın kutsal meyvesidir. Umay, Türk mitolojisinde doğurganlık, bereket ve koruyuculuk tanrıçasıdır. Nar da aynı şekilde, yaşamın döngüsünü, bolluğu, bereketi ve sonsuzluğu sembolize eder. Umay çocukları ve doğurganlığı koruyan bir tanrıçadır ve narın çok sayıdaki tanesi, Umay'ın annelik ve koruyuculuk özelliklerini yansıtır.

Bazı arkadaşlarımın yılbaşı gecesi kapılarının önünde nar kırdıklarına tanık olmuştum. Sorduğumda, eve bereket ve şans getirmesi için demişlerdi. Daha sonra internette araştırdığımda, evin önünde hızla yere atılarak patlatılan nar taneleri ne kadar geniş ve uzak alana yayılırsa, bereket ve bolluğun o yıl, o evde o kadar çok bulunacağına inanıldığını okumuştum.



Kayınvalidemin evinde çeşitli boyutlarda art arda dizilmiş nardan süsler olurdu. Evi hep bereketli olmuştur.




Hititler, nar ağacına Hititçe "nurmu" veya "nurma" adını vermişler. Narın içindeki sayısız tane, çoğalmayı ve bereketi simgelermiş ve bu yüzden Ana Tanrıçalar ile  ilişkilendirilmiş. Hitit, Ana Tanrıçası Kubaba, genellikle elinde bir nar tutarken tasvir edilmiş.


Eski Mısırlı' lara göre nar dünyanın ilk meyvesidir. Bolluk, bereket ve yeniden doğuşu sembolize eder. Burada Anadolu ve Yunanlılardan farklı olarak yeniden doğuş NAR meyvesine atfedilir. Mısırlı' lar yeniden doğuşa inandıkları için mezarlarında nar ile birlikte gömülmüşlerdir. Örneğin, Hatshepsut ve Amenhotep II gibi firavunların mezarlarında nar bulunmuştur. Böylece ikinci kez yaşayacaklarına inanmışlardır. Tutankamun’un mezarında,  gümüş nar biçimli kap bulunmuştur. 

Kayınvalidem  bunları bildiği için bahçesine hep NAR ekmiş.




Nar ayrıca çok güçlü bir antioksidandır. Tansiyona ve damar sertliğine iyi gelir. Kolesterolü düşürür. Kronik iltihabı önler. Kanser tedavisi için önerilir. Alzheimer riskini azaltır. Bağışıklığı güçlendirir.

İbn Sina' nın EL-KANÜN Fi'T-TIBB adlı 4.kitabında bir bölüm okumuştum. Bu yazıyı yazarken o bölümü tekrar buldum. 

"Bütün Böceklerin Kovulması (Böceksavarlar) Bizim zikredeceklerimizin evde serpilmesi gerekir; evdeki eşyaya uygulanır; odaya ve  köşelere böceklerin yaklaşmaması için buhurlar ve diğerleri saçılır; örneğin buhurlardan nar ağacının odunun dumanı gibi. O böcekleri kesinlikle kovar. Aynı zamanda süsen kökü, narın uzun ince dalları bu konuda (böcekleri kaçırma) fevkalade etkindir."

İbn Sina 5.kitabında ise Nar şurubu tarifi verir ve neye iyi geldiğini yazmıştır. Buyrun tarifi,

"Nar Şurubu Bu şurup fazlalıkların mide ve bağırsaklara akması durumunda, oluşan uzun süren hummalar, mide sıcaklığında, midedeki sindirim bozuklu­ğunda yararlı olur. Diüretik olarak etkilidir; bağırsakları temizler. Hazırlanması: İnce kabuklu, kırmızı ve  olgun nar sıkılır, dövülür ve çıkan suyu 1/3'ü kalana kadar pişirilir. Ondan sonra şeker ilave edilir ve kullanılır." 

NAR iyidir.











Tamamını oku
Tarih: Ağustos 06, 2025 Yazar: Yorum: 0 yorum

Çakma Flanör

 


Üniversite yıllarımdaydım. Her yere yürüyerek gidiyordum. Avcı toplayıcı ilk insanlar gibiydim. Tek ulaşım aracım ayaklarımdı. Neden her yere yürüyerek gittiğimi hatırlamıyorum. Param mı yoktu? Yoksa yürümeyi mi seviyordum? Tam da bilmiyorum. Ama sürekli yürüdüğümü açıkça hatırlıyorum. Zaten benim o yıllarımda henüz ne Ankaray ne de Metro vardı. Kalabalık otobüsler, dar koltuklu dolmuşlar vardı. Ama ben Ankara’ yı tanımak istiyordum. Bir şehir ancak böyle tanınır, hissedilirdi. Yürüyerek. Aynı Lise yıllarımda İzmir’ de yaptığım gibi. Şimdi sıra Ankara’ daydı.

Billur Sokak’ ta oturduğum zamanlarda, yürüyerek Bahçelievler’ e, oradan Kızılay’ a daha sonrasında Tunalı’ ya sonrasında da gerisin geriye eve gelirdim. Ankara ‘nın sahte flanörüydüm. (Fr. flâneur)  Amaçsızdım, şehri geziyordum, gözlemliyordum ve zamana bağlı değildim. Ama gerçek bir flanör de değildim. O bambaşka bir şey. Şehrin derinliklerine inmek aklımın ucundan bile geçmiyordu. Şehre yabancıydım. Yeni gelmiştim. Ankara’ ya aşık da değildim. Dedim ya çakma flanördüm.


Önder Güngör / Ankara / 06 Ağustos 2025

Not: Görsel copilot kullanılarak yapay olarak oluşturulmuştur.

Wikipedia' da flanör tanımı:

Flanör (Fr. flâneur), 'aylak kent gezgini' anlamında kullanılan Fransızca kökenli kelime. Bu sözcük belirli bir karakteri yansıtır. Şehirde koşturan, çalışan diğer insanların aksine flanör, sakince sokakları dolaşır, gözlem yapar ve düşünür. Kalabalıklar içinde yalnız bir şekilde gezer. Herhangi bir amacı yoktur.




Tamamını oku
Tarih: Ağustos 03, 2025 Yazar: Yorum: 0 yorum

Picasso Balığı

 


Picasso'ya sormuşlar:

 - Bu ne biçim balık, üstat?

 - Bu balık değil, resim! demiş.


Nedense birden aklıma geldi.

Tamamını oku