Tarih: Haziran 02, 2025 Yazar: Yorum: 0 yorum

Rakı neyle içilir? Suyla mı? Susuz mu? Yoksa...



Blogdaki yazılarıma bir baktım da, hayatımda çok önemli bir yer tutan bir şeyden hiç bahsetmemişim.

Rakıdan.

Her şeyi yazmışım. Ama rakıyı es geçmişim. Aslında neden yazmadığımı biliyorum da. Herkes biliyor da...

Neyse....

Bana soruyorlar rakı neyle içilir?

Suyla mı? Susuz mu?

Klasik yanıtı vereyim.

Zeki' yle içilir. Sezen' le içilir. Aşkla içilir. Mezeyle içilir. Dostla içilir. Yalnız içilir. Cümbür cemaat içilir.  Manzaraya içilir. Efkara içilir. Neşeye içilir.....Sebepsiz içilir....Canın isterse içilir.....

Keyfin nasıl istiyorsa öyle içilir. Yeter ki adabıyla olsun.

Yine soruyor?. Sen suyla mı içiyorsun susuz mu?

Diyorum ki...Ben bardaktaki o beyaz rengi seviyorum.

Mina Urgan' ın bir kitabı var. "Bir Dinazorun Anıları" . Bu kitapta bir rakı masasında Mina Urgan:

"Kalabalık bir grup, Aslanbaşı Lokantasında uzun bir masaya yerleştik. Onlar yiyor içiyor, ama ben, değil içmek, ağzıma bir lokma ekmek bile koyamıyordum. Sevgili konuklarıma hiçbir şey belli etmemek zorundaydım. Ama iskemlemden nerdeyse yere düşecek kadar bitkindim. Önümde iki bardak duruyordu. Birinde az su, ötekisinde çok su vardı. Az suyu olan bardak. sözde rakıydı. "Ne o? Artık rakıyı susuz mu içiyorsun?" diye şaştılar arkadaşlar. "Evet" dedim ve bitkinliğime karşın, politik bir yanı da olan küçük bir söylev verdim:

"Eskiden rakı böyle içilirdi. Çok küçük rakı kadehleri vardı. O küçük kadehten önce rakı içilir, üstüne soğuk su içilirdi. İngilizler, viskiyi susuz sodasız içerler. Ancak o görgüsüz Amerikalılar viskiye buzlu su ya da soda katar. 1940'lı yıllarda Missouri gemisinin İstanbul limanına demir atmasıyla birlikte, biz de onlara öykündük, rakımıza su kattık. Zaten biliyorsunuz, bizim yaşam biçimimiz, Missouri' den önce, Missouri' den sonra olarak ikiye bölünür. Missouri savaş gemisinden sonra, bizler milli içkimizin tadını bozduk. Ne var ki, dostum Cahit Kayra, bu yanılgıya asla düşmedi. Akşamları bir tek içer ama, susuz içer o teki. Ben de onun gibi yapacağım bundan böyle." 


Mina Urgan' ın bahsettiği (Çok küçük rakı kadehleri vardı.) rakı kadehi Osmanlı döneminde kullanılan "Leylek Boynu" adı verilen dar kadehlerdir. O dönemlerde rakılar bu kadehlerle sek içilirmiş. Ardından da boğazı temizlemek için su içilirmiş. Günümüzde rakı bardakları eskiden kullanılan limonata bardaklarıdır. Ben küçük bardaklarla içemiyorum. Yıllarca limonata bardaklarıyla içtiğim için ölçümü onlarla belirliyorum.

Mina Urgan, 1940 lı yıllardan önce rakının susuz içildiğini söylese de suyla içildiği yönünde de bilgiler var.

Leylek Boynu Bardak



Sezen Aksu' nu bir şarkısı var. Begonvil

Gönlünü ilk önüne çıkan
Yaz seferine bağlamışsındır
Vurunca dibine sakız rakısının
Biraz da ağlamışsındır

Sakız rakısı dediğimiz aslında Uzo, Mastika rakılarıdır. Onların içerisine aroma olarak sakız konulur. Bizde de damla sakızı konulurdu. Ama bizim geleneksel aromamız anasondur. Şimdilerde anason kokusu rakılarda eskisi gibi değil. Eskiden mutfakta rakı açıldığında sokağa kadar kokusu gelirdi. Eve girdiğimizde "Oooo rakı var." derdik. Şimdiki rakılar öyle değil. Anca bardağı burnuma götürünce alıyorum rakı kokusunu. Anasonu azaltımış rakılar içiyoruz. İçimi kolay olsun diye. Üniversite yıllarımı hatırlıyorum. Hani rakının sadece Yeni Rakı, Kulüp Rakısı, Tekel Rakısı ve benzerlerinin olduğu yılları. O yıllarda rakıyla çok haşır neşir olmayan arkadaşlarımız, rakıyı içerken burunlarını kapatırlardı. Ağır bir anason kokusu vardı

Anason deyince aklıma, Zakkum' un Anason şarkısı geldi. Ne diyor orda:

Dokunsalar
Ağlayacaksın
Ama hiç dokunmuyorlar
Biçare bakan gözlerin bırak kanasın
Gücüne gitsin şarkılar
Anason kokarken sofralar
Yaşlandırıyor seni aynalar
Her geçen yıl birer birer
Masadan eksiliyor dostlar
Anason kokarken sofralar

Mina Urgan' ın az önce bahsettiğim kitabında çok ilginç bir bölüm daha var. Onu da mutlaka buraya yazmalıyım:

Her konuda biraz tutucu genç bir doktor tanırım. Her nedense benim merakım da bu delikanlıyı siyasal görüşlerini ileri sürerek şok haline getirmek. Ne var ki, memlekette siyasal durumun berbatlığından ötürü genç doktorun bile aklı biraz başına geldiğinden, bunu başaramadım. Hatta beni onayladı nerdeyse. Bunun üzerine, çok katı ahlaksal ilkeleri savunduğunu bildiğim için, bazı alışkanlıklarımı anlatarak şunun damarına basayım diye düşündüm: Emekliliğimden beri akşamcı olduğumu, her akşam mutlaka içki içtiğimi açıkladım övünürcesine. Delikanlı, "ne kadar içiyorsunuz hocam?" diye sordu kaşlarını çatarak. Ben de o sırada bir yalan uydurup, büyük bir şişe içtiğimi söyleyemedim. "
İki, bilemedin üç tek" diye yanıtladım bu soruyu. Bir de baktım, delikanlının sert yüzünde gülücükler
belirdi. "Aman ne iyi yapıyorsunuz. Dr. Todd'un ilacıdır bu" demez mi! Fena halde bozuldum. "O da ne demek?" diye sorarken, kaşlarını çatmak sırası bana gelmişti. Meğer İngiltere' de bir Dr. Todd varmış. İçkiden hoşlanan yaşlı hastalarına sinir ilaçları, uyku hapları vereceğine, akşamları yarım bardaktan biraz fazla viski verirmiş. Bütün içkiciler de can atarmış Dr. Todd'un koğuşunda yatmaya. İlkin buna inanmadım, tanıdığım hekimlere sordum. Dr. Todd literatüre geçtiği için, hepsi biliyorlardı bunu. Az içkinin damarları açtığını, tıkanmaları önlediğini, kalbe iyi geldiğini açıkladılar bana. Böylece doktorların icazetiyle, her akşam iki tek rakımı içmeye devam ediyorum ve ihtiyarlığın nimetlerinden biri sayıyorum bunu.

Sonuçta içki zararlı bir içecek. Bir doktor olarak kim bu literatüre giren Dr.Todd diye internette araştırma yaptım. Todd Paralizi' ni görünce utandım. Nasıl unutmuşum diye. (Todd Paralizi: Çok kısaca;  Epileptik nöbet sonrası geçici felç durumudur.) Dr.Todd (Dr. Robert Bentley Todd) o dönemlerde, kendi reçetesi olan "hot toddy" ile hastalarını tedavi etmek ve semptomlarını azaltmak için, genellikle içinde brendi, sıcak su, bal veya şeker ve baharatlar içeren reçeteleri vermiş. O dönemlerde alkolün tıbbi amaçla kullanımı yaygınmış.

Ancak kesinlikle şunu unutmamak lazım. Alkol zararlı bir içecektir.

Bu arada internete Dr.Todd yazdığınıda ilginç bi haberle de karşılaşıyorsunuz. BBC' de yazılmış bir haber var. "Damardan votka hayat kurtardı." diye. Biraz da eğlence olsun diye haberin tamamını alta bırakıyorum.

Avustralyalı doktorlar zehirlenen bir hastayı hayatta tutmak için damardan votka verdiklerini açıkladılar. Ülkenin kuzeydoğusundaki Queensland eyaletinde doktorlar, intihara teşebbüs ederek büyük miktarda zehirli madde yutan İtalyan turistin, votka sayesinde kurtarıldığını söylüyorlar.

Doktorlar, etilen glikol içen 24 yaşındaki hastaya, normal koşullarda saf tıbbi alkol verilmesi gerektiğini, ancak hasta geldiği zaman hastane deposunda tıbbi alkol bulunmadığı için votka kullandıklarını belirtiyorlar.

Tedaviyi uygulayan doktorlardan Todd Fraser, Avustralya'daki ABC televizyonuna yaptığı açıklamada "Hastaya yoğun bakım ünitesinde kaldığı üç gün boyunca serumla votka verildiğini" söyledi.

Dr. Fraser, "Neden votka kullanmak zorunda kaldığımızı anlattığımızda, alışılmamış da olsa bu yönteme başvurmamızı hastane yönetimi de anlayışla karşıladı" diyor.

Doktorlar ayrıca, hastaneye geldiğinde bilincini kaybetmiş durumda olan hastanın, uyanana kadar votka nedeniyle oluşabilecek baş ağrısının da tümüyle geçmiş olduğunu söylediler.

İtalyan hastanın, hastanede iki ay önce tedavi edildiği ve sağlığına tekrar kavuştuğu bildiriliyor.

Ancak hastanın tedavi edilme yöntemine ilişkin ayrıntıların açıklanması için bugüne dek beklendi.



Dr.Todd 'la ilgili internette bir şey daha buldum. Aşağıda....   Muhtemelen Dr. Robert Bentley Todd ' den etkilenerek bu ismi koydular. İçinde is, baharat, zencefil ve bal var.




Eğer ben Türkiye' de bir rakı üreticisi olsaydım, rakının adını "Tanju" koyardım.

Aydın Boysan, rakının yalnız içilmeyeceğini, dostlarla içileceğini söylüyor.

Bir şairin, bir mimarın, bir avukatın ya da sadece bir mahalle arkadaşının ne söylediği kadar nasıl söylediği önemlidir. Rakı yalnız içilmez çünkü rakı içilirken insan konuşmak ister. Ve bazen dinlemek… Aydın Boysan

Aydın Boysan her ne kadar rakının gündüz içilmeyeceğini, akşam güneş batımından sonra içilmesi gerektiğini söylese de hem rakılar değişiyor, hem insanlar değişiyor, hem de bardaklar.... Günümüzde gündüz rakısı denilen bir kavram gelişti. Bana sorarsanız ne zaman canım isterse o zaman içiyorum. Rakı sofrasında bir tek şeyi önemsiyorum. İçtiğim kişiyi.


Önder Güngör / 2 Haziran 2025 / Ankara




0 Yorum:

Yorum Gönder