İlk bölüm için tık.
Tuvaletten çıkıp yanlarına geri döndüm. İçimden “umarım konuştuğumuz konuyu unutmuşlardır” diye düşündüm.
Bu sefer Asım Bey sordu.
"Çocukça şeyler yazdım derken neyi kastettin?”
"Komik, saçma sapan şeyler işte." dedim.
"Bazı insanların komik saçma sapan şeylere de ihtiyaçları olabilir." dedi Reşat Bey.
"Doğrusu yazacak ilgi çekici, güzel şeyler bulamadım.” dedim ama bu yanıt beni de tatmin etmemişti. “Dürüstçe söylemek gerekirse aklıma hiç bir şey gelmedi." diyerek yüzlerine baktım.
Asım Bey gülümseyerek,
“Biliyor musun?” diye söze başladı. "Araştırmalar insan beyninin 10 saniyede yaklaşık 15 tane, bir günde ise 120.000 civarında düşünce ürettiğini söylüyor. Yani en son karşılaşmamızdan bu yana bir yıl geçtiğini düşünürsek, toplamda 44 milyon düşünce üretmiş olmalısın. Yine araştırmacılar insanların büyük bir çoğunluğunun yeni düşünceler üretmek yerine yüzde 90 eski düşüncelerini yeniden düşündüklerini söylüyorlar. Sana iyilik yaparak seni de bu kategoride değerlendiriyorum. Yani bir yıl içindeki düşüncelerinin yüzde 90' ının eski düşünce olduğunu kabul edeceğim. Geriye 4,4 milyon düşünce kalıyor. Bu kadar düşünce içerisinden yazacak bir şey bulamadın mı yani?”
Söylediği şeyleri tam olarak takip edemeden dinledim.
"Vay be böyle düşünmemiştim hiç, 44 milyon düşünce. Ne kadarı eski düşüncelerimizden oluşuyor demiştiniz?"
"Yüzde doksanı yani 42 milyon civarında."
“47 milyon düşüncenin 29 milyonu daha önce düşündüğümüz eski düşüncelerimiz.” diye tekrarladım.
"Evet. Zaten, işin kötü tarafı da bu değil mi? Dünyanın en gelişmiş bilgisayarına yaptığımız şeye bak. Tabii ki istediğimiz her şeyi düşünmekte özgürüz ancak 44 milyon düşüncemizin yaklaşık 39 milyonu eski yaptıklarımızı düşünmekle geçiyoruz. Ne kadar kötü değil mi? Ne kadar kısır.”
Başımı sallayıp,
“Çok ilginç.” dedim. Asım Bey devam etti.
“Sonuç olarak gelelim sana. Bu kadar düşünce ürettin ve yazacak bir şey bulamadın öyle mi?”
Konu yine dönüp dolaşıp aynı yere geliyordu.
Ama ben o an Asım Bey' in söylediklerini dinlemiyordum. Bu kadar çok düşünce ürettiğimiz bilgisini kafamda harmanlamaya çalışıyordum. Dün yaptıklarım aklıma geldi. Acaba neler düşünmüştüm bütün gün_ Hangileri geçmişimle ilgiliydi? Yeni olarak hangi düşünceler aklımdan geçmişti? Peki, şu anda neyi düşünüyordum? Aman allahım şu anda bile dün ne yaptığımı düşünerek yine geçmiş düşünceleri düşünüyordum.
Asım Bey' in sesiyle düşüncelerimden sıyrıldım.
"Evlat bazı sözleri sürekli duyarız ancak özünü bir türlü anlayamayız. Bütün bilgeler, düşünürler yıllarca anda kalın, anı yaşayın derler ya işte bu yüzden derler. An' da kalan insanın düşüncesi eski düşünceleri barındırmaz. An’da olduğun zaman eskiye yer yoktur. Anı yaşamayan insan ise ne düşündüğünü bile bilemez. Çoğu zamanda geçmiş günlerinin muhasebesini yaparak yaşar gider."
Yeniden düşüncelerime gömüldüm. Uzun bir sessizlikten sonra Reşat Bey konuşmaya başladı. Bu iki insan davranışlarıyla ve tavırlarıyla o kadar birbirlerine benziyorlardı ki, sanki karşımda tek bir insan var gibiydi.
"Geçen yıl sana söylediğimiz sihirli sözcükleri hatırlıyor musun?"
"Bence hepsi sihirliydi. Ama üzerinde düşündüğüm ve çalıştığım en önemlisi kendimi sevmekle ilgili olandı." dedim.
"Evet ondan bahsediyorum. Eğer bu geçen bir yıl içerisinde kendini yeterince sevmeyi başarabilseydin, o kitabın sayfalarını doldurabilirdin. Daha da ötesi keman çalmayı öğrenebilirdin, bir spor branşında madalya kazanabilirdin, şair olabilirdin, zengin olabilirdin ve daha saymadığım bir çok şeyi yapabilirdin."
"Yok artık daha neler..." dedim ve devam ettim. “Yani insanın sadece kendisini sevmesi bütün bunların hepsini mümkün kılar öyle mi?”
"Evet daha saymadıklarımın hepsini yapabilirdin." diye tekrarladı ve devam etti. "İnsanın kendisine yaptığı en büyük eziyet, kendisinden uzak durmasıdır. Kendisini değersiz bulmasıdır. Kendisine karşı acımasız olmasıdır. Ama bunu bilmeden ve istemeden yaparız. Çünkü genel olarak küçüklükten başlayarak böyle olmamız öğretilmiştir bize. "
“Bu konuda size çok katılmıyorum. Çünkü ben kendisiyle barışık, tam anlamıyla kendisini seven bir insanım.” dedim.
“İspatla.”
“Bunun ispatı olmaz ki. İnsan kendisini sevdiğini nasıl ispatlar. Kendimi seviyorum işte bak söylüyorum.” dedim alaycı bir tavırla.
Çok sinirlenmiştim. Yüksek sesle meydan okudum.
"Bence bunların hepsi saçma hatta palavra. Sevgi ve sahip olmak üzerine yüzlerce kitap okudum. Yok kendimi seversem gerçek mutluğu bulurmuşum, yok istediğim her şeye sahip olabilirmişim, yok kendimi bilirsem hayal ettiğim her şeye kavuşurmuşum, yok sadece istemem yeterliymiş filan falan. Bunların bir çoğunun hikaye olduğuna inanıyorum artık." dedim.
Asım Bey elini omzuma koyarak ilk kez bana adımla seslendi.
"Önder."
Biraz duraksadıktan sonra "Son zamanlarda bu tür olumsuz düşünceleri fazlaca düşündüğünü biliyoruz.” dedi ve devam etti “Eskilerin meşhur bir sözü vardır, 'Ellerimizi kaldırır tanrıya dua ederiz, tam tanrı cevap verecekken kalkıp gideriz.' Senin kalkıp gitmeni istemiyoruz."
Son söylediği söz kulağımda yankılanarak defalarca zihnimin içinde dolaştı. "..gitmeni istemiyoruz. ...gitmeni istemiyoruz. ...gitmeni istemiyoruz."
Bu düşüncelerle boğuşurken ikisi de masadan kalkıp gitti.
Önder Güngör / 14 Ekim 2016



























